Vücudun Sağ Tarafında Ağrı Neden Olur? Toplumsal Cinsiyet ve Adalet Bağlamında Bir Bakış
İstanbul’un yoğun sokaklarında yürürken, bazen günün telaşında insanları gözlemlerim. Toplu taşımalarda, işyerlerinde, kafelerde farklı hayatlar, farklı bedenler yan yana gelir. Bazen birinin vücudunda bir rahatsızlık, hatta belki de vücudunun sağ tarafında bir ağrı olabilir. Ama bu ağrının kaynağı yalnızca fiziksel değil; toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adaletle de doğrudan ilişkili olabilir. Peki, vücudun sağ tarafında ağrı neden olur? Bu soruya bakarken, hepimizin içindeki toplumsal yapıları ve bedenlerimizi nasıl şekillendiren normları da göz önünde bulundurmalıyız.
Vücudun Sağ Tarafındaki Ağrının Fiziksel Yüzü
Vücudun sağ tarafındaki ağrı genellikle fiziksel bir rahatsızlık olarak başlar. Kaslar, eklemler, iç organlar gibi birçok farklı faktör bu ağrıyı tetikleyebilir. Omuz ağrısı, mide problemleri ya da sırt kaslarındaki gerginlik gibi sorunlar, vücudun sağ tarafında hissedilen ağrının en yaygın nedenleri arasında yer alır. Ancak fiziksel ağrı, bazen vücudun nasıl taşındığıyla da ilgilidir. İstanbul’un o kalabalık sokaklarında, her gün birbirine yakın yüzlerce insan arasında yürürken, bazen insanların yorgun bedenlerinden aldıkları yükleri de gözlemlerim.
Özellikle kadınların, sosyal beklentilerden dolayı sık sık vücutlarında fiziksel ağrılar yaşadıklarını görürüm. Kadınların genellikle daha az yer kaplayarak, küçük adımlarla yürüdüklerini, vücutlarını daima dengelemek için daha fazla çaba sarf ettiklerini fark ettim. Toplumun onlardan beklediği ‘zarif’ duruş, aslında vücutlarında ağrılara yol açabilir. Mesela sabah işe giden bir kadının, sırtında taşıdığı çantası, sürekli yürüdüğü o şehir sokaklarında ve hatta metroda uyguladığı vücut dilindeki küçük kaymalar, uzun vadede sağ tarafındaki ağrıya dönüşebilir. Peki ya bir erkek? O da her zaman daha güçlü ve daha büyük bedenini kullanmak zorunda mı? İşte, bedenin sadece fiziksel değil, toplumsal bir yükü de taşıyor olması, aslında bu ağrının bir parçası.
Toplumsal Cinsiyetin Bedene Etkisi
Toplum, kadınlardan ve erkeklerden farklı davranışlar ve fiziksel görünüşler bekliyor. Bu durum, bedenin sadece fiziksel değil, toplumsal olarak nasıl işlediğini de gösteriyor. Kadınlar genellikle ev işlerine, bakım hizmetlerine, çocuklara ve yaşlılara yönelik daha fazla sorumluluk taşıyor. Bu sorumluluklar da fiziksel bedende, özellikle vücudun sağ tarafında bir ağrı olarak kendini gösterebilir. Örneğin, İstanbul’da bir ev kadını düşünün. Çocuğunu okula götürürken, aynı zamanda alışveriş yapmak zorunda olan, ev işlerini tek başına halleten, gün boyu bir yandan evin her işini yapıp bir yandan da toplumsal normlara uyum sağlamak zorunda kalan bir kadın. Ne yazık ki, bu türden bir yük, vücutta belirli bir ağrıyı, özellikle de sağ tarafın üst kısmında bir kas gerilmesi veya omuz ağrısı olarak kendini gösterebilir.
Diğer yandan erkekler de genellikle güç ve dayanıklılıkla ilişkilendirilirler. Fakat bir erkeğin de “güçlü” olmak için kendisini sürekli fiziksel olarak zorlaması, bazen sağ tarafındaki sırt, bel ya da omuz ağrılarını tetikleyebilir. İster bir iş yerinde sürekli ağır yük taşıyan bir inşaat işçisi, isterse de her gün ofiste bilgisayar başında saatlerce çalışan bir beyaz yakalı olsun, bedeni sürekli bir yük taşıma hali içerisine girer. Beden, bunun karşısında zamanla ağrılarla yanıt verir. Bu noktada, toplumun herkesten farklı ve “güçlü” olmalarını beklediği bireylerin de bedenlerinde taşıdığı bu yük, gerçekten gözle görünür hale gelir.
Çeşitlilik ve Sosyal Adaletin Bedende Yansıması
Toplumsal cinsiyetin ötesinde, çeşitlilik ve sosyal adalet de vücudumuzdaki ağrıların bir parçasıdır. İstanbul’da, farklı yaş ve sosyal sınıflardan insanlarla her gün karşılaşıyorum. Kimisi sabah işe gitmek için sabahın erken saatlerinde yola çıkıyor, kimisi ise engellilik durumu nedeniyle bir şekilde toplu taşıma araçlarına erişim sağlayamıyor. Bu çeşitlilik, insanların bedenlerine farklı şekillerde yansır. Örneğin, toplu taşıma kullanırken yaşadığım bir anı hatırlıyorum: Bir sabah, bir kadın yaşlı bir adamın elinden tutarak otobüse bindiriyordu. Bu kadının, sadece fiziksel değil, toplumsal bir sorumluluk taşıdığını düşündüm. Engelli bireyler için toplu taşıma araçlarına erişim hala zorlayıcıken, bu durum, sosyal adaletsizlikle birlikte, bedensel ağrıların da arttığını gösteriyor.
Vücudun sağ tarafındaki ağrılar, sadece fiziksel bir semptomdan ibaret değildir. Bunlar, toplumsal yapılar, eşitsizlikler ve normlar tarafından şekillendirilen, derin bir biçimde toplumsal bir sorundur. İnsanlar, bedenlerini nasıl taşıdıkları ve ne şekilde hareket ettikleri konusunda farkında olmadan çeşitli toplumsal yükleri taşırlar. Bu yükler, zamanla fiziksel ağrılara dönüşür.
Sonuç: Bedenin Toplumsal Yükü
Vücudun sağ tarafındaki ağrı, sadece bir organın ya da kasın verdiği fiziksel bir tepki değil, toplumsal yapıları, normları ve çeşitliliği de yansıtan bir semptom olabilir. Toplumda herkesin bedenine yüklediği beklentiler, cinsiyet rollerinin ve sosyal adaletin eksikliği, sağ tarafımızdaki ağrıların arkasındaki görünmeyen nedenlerdir. O yüzden, vücudumuzda hissettiğimiz her ağrı, sadece fizyolojik değil; aynı zamanda toplumsal bir sorun olabilir. Sokakta, ofiste, toplu taşımada gördüğüm her bireyin bedenine bu düşünceyle daha dikkatle bakıyorum. Belki de biraz daha dikkatli olmalı, birbirimize daha fazla empati göstermeliyiz.